sojqql. Güncelleme Tarihi Haziran 10, 2021 1830Engin ÖZMEN- Caner AKSU/ESKİŞEHİR, DHAOluşturulma Tarihi Haziran 10, 2021 1830Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, vefatının 700'üncü yılında anılan büyük Türk mutasavvıfı ve halk ozanı Yunus Emre'nin, Türkçe'nin yüz akı olarak da bir kıvanç vesilesi olduğunu ifade ederek, "Yunus deyişlerinin aslında hem bir çocuğa hem de aynı anda çok bilge bir filozofa hitap edebilmesi hususiyetinde olması, yani öyle bir metin ki, öyle kelime, dize ki aynı anda çok büyük derinliklere filozofa ya da çocuğa ifade edebilme kabiliyeti var" Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, çeşitli programlara katılmak için karayoluyla Eskişehir'e geldi. Eskişehir Valiliği önünde Vali Erol Ayyıldız, AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı ve Harun Karacan tarafından karşılanan Bakan Selçuk, Vali Ayyıldız'ı makamında ziyaret etti. Bilim Sanat Merkezi Yapım protokolü de imzalayan Bakan Selçuk daha sonra beraberindekilerle Eskişehir Olgunlaştırma Enstitüsü tarafından Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Bilim, Kültür ve Sanat Merkezi’ne kurulan serginin açılışına 700'üncü yılında anılan Yunus Emre’yi anlatan tablo ve dönem kıyafetlerinden oluşan 'Yunus Emre’yi Bilir misin?' adlı serginin açılışında konuşan Bakan Selçuk, Yunus Emre'nin Türkçe için bir yüz akı ve kıvanç vesilesi olduğunu kaydetti. Deyişlerinin hem bir çocuğa hem de bir filozofa hitap etmesinin ayrı bir kabiliyet olduğunu anlatan Bakan Selçuk, şunları söyledi"Bu kadar derin manalar içeren sözleri, bu kadar kısa ve öz biçimde ifade edip insanın, insanlığın hizasını oluşturabilecek derecede vukufiyetleri içeren bir anlam iklimini oluşturabilen Yunus Emre’nin gölgesinde, Yunus Emre’nin hatırasında buluşuyor olmak ve onu anarak birtakım projeleri, işleri yapıyor olmak gerçekten özel diye düşünüyorum. En önemli hususlardan birisi de Türkçe'nin doruk noktası olarak bu kadar derinliği çok sade bir şekilde ifade etme fırsatı veren bir anlayış olması. Bu anlayışın bizi götürdüğü dünyalar, insanımızı ve insanlığı da zenginleştirmeye devam ediyor ve Türkçemizin yüz akı olarak da bizim bir kıvanç vesilemiz. Bütün Yunus deyişlerinin aslında hem bir çocuğa hem de aynı anda çok bilge bir filozofa hitap edebilmesi hususiyetinde olması, yani öyle bir metin ki, öyle kelime, dize ki aynı anda çok büyük derinliklere filozofa ya da çocuğa ifade edebilme kabiliyeti var. Bize öngördüğü, önerdiği şey elbette tevazu. Bu tevazünün ötesinde ben davasından vazgeçmek. Bu ben davasından vazgeçmek için de dilin hükmüne boyun eğmek. Bütün bunlar bir araya geldiğinde eminim, gelecek nesiller de Yunus ile ilgili destansı hikayeleri, içerikleri paylaşmaya devam edecekler ama bizde elbirliğiyle, işbirliğiyle elimizden geleni bu vesileyle yapmış olmanın rahatlığı içinde olmak istiyoruz elbette."Cumhurbaşkanlığınca Yunus Emre'nin 700’üncü ölüm yıldönümü nedeniyle 2021 yılının ’Yunus Emre ve Türkçe Yılı’ ilan edildiğini hatırlatan Bakan Selçuk, Yunus Emre’nin ilahilerinden oluşan dinletiye MÜDÜRLERİYLE BİR ARAYA GELDİYunus Emre sergisinin ardından partisinin il başkanlığını ziyaret eden Bakan Selçuk, okul müdürleriyle de bir otelde basına kapalı olarak bir araya geldi.
Anadolu’nun gerçek bir aydınlanma dönemidir . Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Ahi Evran ve Yunus Emre bilge ve ulu kişilikleri ile zorluğun mengenesine sıkıştırılan Anadolu Türk insanına ümit ve müjdeler vererek hem milli birliği kurmuşlar hem de kurtuluşa ulaşmalarına vesile olmuşlardır. Yunus Emre, 700 yıldan beri Türk ve dünya insanlarına sevgi, kardeşlik ve hoşgörü konularında bir gönül insanı olarak seslenmektedir. Yunus Emre, “Her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası” sözleri ile yeni ve taze oluşunu korumaktadır. O, yaptıkları, sözleri, şiirleri; dilden dile dolaşmış, gönülleri fethetmiş kendi deyimiyle “gönüller yapmış”, Anadolu’nun en buhranlı dönemlerinde gerek iç karışıklıklar gerekse Moğolların Anadolu’yu yakıp yıktıkları dönemlerde Anadolu insanına moral olmuş manevi destek olmuştur. Anadolu Türkçesini halk gönlünde yaşatmış ve sevdirmiş, sarayın ve medresenin Arapça ve Farsça’yı ön planda tuttuğu bir zamanda, şiirlerini Türkçe ve yaşayan halk dilinde söylemiş, halkın gönlüne seslenmiştir. Bu derece halk üzerinde etkili olmasına rağmen O; öyle büyük davasının olmadığı, O’nun gayesinin sadece insanlar arasında sevgiyi hakim kılmak olduğunu ifade etmiştir. Onun hedefi “gönül yapmak”tır. Yunus Emre gayesini şu dizelerinde anlatır "Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim Bezirganem metaım çok, alana satmağa geldim Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim Dost esrüğü deliliğim, aşıklar bilim neliğim Denşürüben ikiliğim, birliğe bitmeğe geldim Ol hocamdır ben kuluyum, dost bağçesi bülbülüyüm Ol hocamın bağçesine, şad olup ötmeğe geldim Bunda biliş olan canlar, anda bilişirlermiş Bilişüben Hocamla, halim arz etmeğe geldim Yunus Emre aşık olmuş, maşuka derdinden ölmüş Gerçek erin kapısında, canım arz etmeğe geldim." Yunus Emre Türkçe’nin söz üstadıdır. O; dilimize öyle bir genişlik vermiştir ki, en zor tasavvuf konularını sebk-i Türki sanatı ile herkesin anlayabileceği bir konuma getirmiştir. Bu durum, dilimizin asırlar öncesinden bu yana berrak bir anlatımın da örneği olmuştur "Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı,Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir sözKişi bile söz demini demeye sözin keminiBu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir sözYunus imdi söz yatında söyle söz gayetindenKey sakın o şeh katından seni ırak ide bir söz” Gönül, dünya dillerinde sadece Türkçe’de bulunan bir sözcüktür. Ruhun derinlerinde yeşeren bin bir baharın adıdır gönül. İnsan, Allah’a gönül yoluyla ulaşır. Zira gönül, Allah inancının bulunduğu yerdir. Bu yüzden gönül arıdır, dururdur, hiçbir olumsuzluğu içinde barındırmaz. Kin, fitne, hasetlik gibi kötü duygular kalbe girince gönül, oradan ayrılır, kendine hiçbir kötülüğün bulaşamayacağı güzellikler ülkesine göç eder. Gönül güzelin peşindedir ve o güzelliği diliyle ifade eder. Güzel sözün ,kötü söze üstünlüğünü Yaradan buyurur’’ Gördün ya Allah hoş bir sözü nasıl bir misal yaptı. Güzel söz kökü yerde sabit dalları havada hoş bir ağaç gibidir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her dem verir. Ve Allah insanlara böyle misaller verir ki kavrayıp düşünsünler. Kötü bir sözün misali de pis bir ağaç gibidir ki toprağın üstünde cüsselenmiş, varlığını sürdürme imkanı yoktur.’’İbrahim,24-25-26 Diğer organlar ilhamını gönülden alır. İnsan ,gönlü sayesinde yaratılmışların en şereflisi olur, melekleşir. İnsanı anlamlandıran, ruhunu kıpırdatan, duygu dünyasının kapısını açan gönlüdür. İnsanın içindeki gökyüzü, gönülle aydınlanır. Işığı başka gönüllerde yeni aydınlıklar doğurur. Kalp, gönülden dolayı vücudun bir parçası olmanın ötesine geçerek sırlar alemine yükselir. Ve nice güzellikler, iyilik ve doğruluklar çiçekli bahçeler olup varlık aleminde yer bulur. İnsan gönül kulağıyla duyar, gönül gözüyle görür, gönülleri hoş tutar, gönülden bağlanırsa gönüllere girer, birlik alemindeki gerçeği kavrar, mutlak varlığı içinde hissederek huzura erer, olgunlaşır. İnsan ,bağışlanan bilgi ,hikmet ve erdemle hayatın zorluklarına, çaresizliklerine çözümler bulur. İnsan, dünya güzelliklerinin şükrünü eda ederek nimetinin bereketini artırır. Aşk ,gönülde tecelli eder. Gönül onunla zenginleşir. Aşk, bütün evrenin yaradılış sebebidir. Beşeri aşkın, basamaklarından çıkılarak ilahi aşka ulaşılır. "Leyli Leyli’’ diyen dil, ’’Mevla Mevla’’ nidaları ile gerçek olan aşkı bulur. Aşk,insanın yaradılışından getirdiği bir duygudur ki, mekanı gönüldür. Aşk, cemali ruh ile celali nefsi terbiye ederek kemal ulaşmaktır gönül yurdunda. Aşk, bir kaygının dışa vurumudur, ulu hasretlerin diğer adıdır. Aşk, bilen insanın sorumluluğu, paylaşmanın ilk adımıdır. Aşk, zorluğun mengenesinde bir kanatlanıştır, insanın yürek ürperişleriyle sonsuzluğa uyanmasıdır. Aşk, tan ağartısıdır, gün ortası aydınlıktır. Aşk, acısına kırağı düşen sevdalıların uğunup ağlamasının hüzzamdan tutanağıdır. Aşk, çıvgın fırtınalar ortasında asude baharların yeşermesidir. Ve giydirilen ateşten gömleğe dayanma gücünün sınanmasıdır. İnsan, gönül kırmak yerine gönül yapmayı ,gönül fethetmeyi tercih ederek, hem Hak rızasını kazanacak hem de iç dünyasındaki hazineleri keşfetmiş olacaktır. İnsanı değerli kılan içindeki gönül cevheridir. Onu kaybedenler, yitiğini bilmeyenler ve kendini tanımayanlardır. İşte Yunus Emre, bu güzelliklere ulaşmanın peşindedir. İnsan kendini ve hakkı mutlaka bilmelidir Aynı zamanda Yunus Emre’nin bir diğer hedefi ise, insanın ilk önce kendisi bilmesini ve tanımasını istemesidir. Bütün ilimlerin buna yönelik olmasın ister. Kişi gerçek olgunluğa, insan-ı kamil olmaya kendini tanımakla ulaşır "İlim ilim bilmektir, ilim; kendini kendini bilmezsen ya nice okumaktırOkumaktan ma’ni ne kişi Hakk’ı okudun bilmezsin ha bir kuru emektir.’’ Yunus Emre’nin bilgi kaynağı, İslam ve İslam ile hemhal olmuş yüksek Türk kültürüdür. Türk halkı, Yunus Emre’yi her zaman içlerinden birisi olarak görmüştür. Bu durum Yunusla ilgili menkıbelere de yansımıştır "Genç Yunus Emre sık sık Mevlâna'nın yanına gider, bir zaman kaldıktan sonra geri döneceği zaman Mevlâna onu kale kapısına kadar giderek uğurlarmış. Mevlâna'nın müritleri, bu duruma şaşıp kalırlarmış. Bir gün sessizliği bozarak, Mevlâna'ya bunun sebebini sormuşlar. Mevlana da, "İlahi menzillerin hangisine çıktımsa, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu geçemedim." demiş. Bazı yazarlar bu menkıbeyi şöyle yorumlamışlardır "Burada, menkıbelerin yaratıcısı olan Türk halkı, Mevlâna'nın da büyüklüğünü kabul etmekle beraber tercihini Yunus Emre’den yana yapar. Yunus, Türk halkına kendi dilleriyle hitap eder. Mevlâna ise yabancı bir dil olan Farsça’yı kullanır.’’ Şimdi bizler Yunus Emre’yi ne kadar tanıdığımızı, anlayıp bildiğimizi bir tartıya koyalım. Eskişehir’de hala görkemli bir Yunus Emre külliyesi yapılamamışsa bunun sorumluları kimlerdir? Bu şehrin sokaklarında çok basit konulardan dolayı tartışmalar, kavgalar oluyorsa, Yunus’un barış ve kardeşlik mesajları yerini bulmuştur diyebilir miyiz? Tabelalar yabancı dillerin egemenliği altındayken Yunus’un Türkçe kullanma gayreti boşuna mıdır? Buna benzer soruları çoğaltmak mümkündür. Ama biz Yunus Emre’nin düşüncesini, insan ve toplum algısını Eskişehir’e hakim kılmadıkça O’nu anladığımızı ne kadar iddia edebiliriz?
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi GBB, “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edilmesi dolayısıyla Yunus Emre Divanı, Yunus Bir Haber Verir ve Kalbe Düşen Cemre eserlerinin bir araya getirildiği kitap setini okuyucuyla buluşturdu. Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinden Gazikültür tarafından Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümünde Mustafa Kutlu’nun Yunus Emre Divanı, Mehmet Kaplan’ın Yunus Bir Haber Verir ve Mustafa Kara’nın Kalbe Düşen Cemre adlı çalışmaları, Yunus Emre kitap setinde bir araya getirildi. Kitap, Gaziantep 25 Aralık Panorama Müzesi, Zeugma Müzesi ile Arkeoloji Müzesi mağazalarında, Türkiye çapında seçkin kitapçılarda, Gazikültür internet sitesi ve kitap satışı yapan seçkin internet sitelerinde satışa sunuluyor. Yapılan çalışma hakkında değerlendirmede bulunan Gazikültür Genel Müdürü Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar, Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümünde meydana getirilen çalışmanın Yunus Emre’nin evrensel şahsiyetini, nasıl bir ortamda çıktığını, hayatını, fikirlerini ve tesirlerini açık bir üslupla ortaya koyduğunu söyledi. Yunus Emre’nin Türk dili ve medeniyetinin temel taşlarından olduğunu belirten Yakar, “Şiirlerindeki her kelime her harf Müslüman Türk’ün tarihi tecrübesini ve ortak aklını bin yıllar sonrasına taşır. Bu sebeple de dünyanın köklü değişimine irfanı ile göğüs gererek çağlar ötesine seslenir. Böylelikle Yunus Emre, Türk millî kültüründe faydalanılan ve faydalanılması gereken tükenmez bir kaynak hüviyetine kavuşmuştur.” dedi.“Yunus Emre’nin Türk düşünce dünyasına etkisi devam ediyor” Yakar, Yunus Emre’nin Türk düşünce dünyasına olan etkisinin hala devam ettiğinin altını çizerek, “Gazikültür olarak Yunus Emre’nin günümüz ve gelecek kuşaklara aktarılmasına katkı sağlamak amacı ile Yunus Emre Divanı’nı yayınladık. Yunus Emre, ortak değerimiz olarak evrensel bir değere sahip olduğu gibi yerele de hitap etmektedir. Çünkü, Türkçe’nin konuşulduğu ve Türk kültürünün yaşadığı her coğrafya Türk kültür coğrafyasının bir parçasıdır” ifadelerini kullandı. Yunus Emre seti içerisinde yayınlanan bir diğer kitabın ise Türk düşüncesinin önemli isimlerinden Mehmet Kaplan’ın kaleme aldığı Yunus Bir Haber Verir’ eseri olduğuna dikkati çeken Yakar, “Mehmet Kaplan’ın Yunus Emre ile ilgili kaleme aldığı deneme ve incelemelerden oluşmaktadır. Kitap, Mehmet Kaplan hakkında M. Orhan Okay’ın ve Yunus Emre hakkında İnci Enginün’ün uzun giriş yazıları ile başlamaktadır. Mehmet Kaplan’ın bu denemeleri ömrü boyunca yazmayı arzuladığı fakat tamamlayamadığı Yunus Emre kitabı düşüncesinden fragmanlardır. Netice olarak bu kitapta, bir ömür ısrarla Yunus Emre üzerine düşünmüş Mehmet Kaplan’ın kaleminden Yunus’un ve çağının dünyasına dalmakta, açtığı çığırın nesiller boyu Türk’ün varoluşunu nasıl şekillendirdiğini okumaktayız” diye konuştu.
Şathiye, Türk tasavvuf edebiyatında bir tür olarak esrarlı, ciddi, derinlikli bir duygu ve düşünceyi latife biçiminde, mizahi bir ifade ile iğneleyici ve alaycı bir şekilde anlatan şiirlerdir. Şath kelimesi alaylı söz anlamına gelmektedir. Şathiye türü şiirler, mutasavvıflar arasında yoğun ilgi görmüştür. Yüzünden okunan bir şathiye, ilk bakışta dini kurallara aykırı gibi gözükse de şerk edildiklerinde insan, mana incilerinin hazinelerine kavuşur. Farklı yorumlar, pek çok gizli gibi gözüken düşünceyi açığa çıkarır. Şathiyelerin açıklamalarına bakıldığında tasavvufla ilgili kavram ve fikirlerin gerçek anlamları öğrenilmiş olur. Bu edebi türün tasavvuf yolundaki şairler tarafından kullanılması, şathiye-i sufiyâne teriminin doğmasına sebep olmuştur. Cüneyd-i Bağdadî, şathiyeyi"Halin söze üstün gelmesi, keşif ve fetihlerin ruh dili ile konuşması" olarak açıklamıştır. Hallâc-ı Mansur, Şahabeddin-i Maktul,Cüneyd-i Bağdadî, Muhiddin-i Arabî. Bayezid-i Bistamî, Mevlana, Hacı Bektaş, Abdülkadir Geylani, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Nesimi gibi sufi şairler şathiye söyleyenler arasındadır. Medrese hocaları şathiyelerin ince anlamlarını düşünüp yorumlamadan ’küfr-i sarih’’ kabul ederek bu tür şiir söyleyenleri dinsizlik ve dinden çıkmış saymışlardır. Bu yüzden şairlerinden idam edilenler olmuştur. Hallâc-ı Mansur’un, Enel-Hak’ sözünü Nesimi kendi şiirine alır ’ Sırr-ı Enel Hak söylersemAlemde pinhan gelmişemHem Hak derim Hak bendedirMem batini insan çıkmak bu fena darda Mansur’a düşerOl Enel Hak diyenin Sırrını dava ne bilir!.’’ Mevlana’ya atfedilen gazel şathiye örneğidir ’Dün gece seher vakti gökte sonu buldum Haşhaş tanesi içinde örs buldum’’ Kaygusuz Abdal’ın "Bir kaz aldım ben karıdan" ve "Kaplu kaplu bağalar" dizeleriyle başlayan şiirleri birer şathiyedir. Eşrefoğlu Rûmî de şathiyeler yazmıştır Bunlardan biri de ilk dizesi, "Tecellî şevki dîdârın beni mest eyledi hayran" olan şiiridir. Yunus Emre’nin; ’Çıktım erik dalına anda yedim üzümü’’ ilk dizeli şiiri Anadolu’da ilk şathiye örneği olarak kullanılan, metafor, simge ve remizler bakımından ilgi uyandırmıştır. Söz konusu şiire nazireler yazılmıştır. Şathiye söyleyen sufi şairler tarafından adı geçen şiir örnek alınmıştır. Yunus Emre’nin; ’Çıktım erik dalına anda yedim üzümü’’ ilk dizeli şathiyesi; Şeyhzade, Niyazi-yi Mısri, Bursevi ve Ali Nakşibendi tarafından şerh edilmiştir. Yazımıza Yunus Emre’nin bir başka şathiyesini alalım Haber eylen aşıklara, aşka gönül veren benim,Aşka paha kim yetire, aşk madenin bulan gök dolu bu aşk iken, aşksız hiç nesne yok iken,Aşk bahrisi olur iken denizlere dalan yüzünden su alıp, sunuveririm göklere,Bulutlayın seyran edip, arşa yakın varan olup şakıyan, gökte melaik dokuyan,Bulutlara hüküm süren, yağmur olup yağan göğün meleklerin, her biri bir cünbüşdedir,Hak Calap'ın zikrin eder İncil benim Kuran diyen değil gören, bildim diyen değil bilen,Bilen odur, gösteren o, aşka esir olan uçmak aşıklara, köşk ve saraydır onlara,Musa gibi hayran olup, Tur Dağı'nda kalan çalınacak görgil, haber böyle durur bilgil,Kalu bela kelecisin bunda haber veren oldum adım Yunus, aşk oldu bana kılavuz,Hazrete değin yalınız yüz süreye varan benim.
yunus emre yi anlatan yazı